Nefis insan hayatında kötülüklerin kaynağıdır. İç dünyasının kirliliklerinden o mesuldür. İnsanda aslen var olan Allah’a kulluk meylinin önündeki tek engeldir. İnsanın dış dünyasındaki kötü fiillerin yegâne amili durumundaki şeytanla aynı rolleri paylaşır. Rabbine ulaşmasını engelleyen bütün kötü fiillerin tahrik ve tetikçisidirler. Bundan dolayı günahlardan arınmayı ve Allah’a ulaşmayı meslek olarak yaşayan sufiler, maksatlarına erişmede tek engel nefsi görürler.
Her şeyden evvel Kur’an-ı Kerim’de Allah Teala, nefsin kötülük kaynağı olduğunu bildirir: “Ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis rabbimin acıyıp koruması dışında daima kötülüğü emreder; şüphesiz rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir” (Yusuf,53). Ayetteki “Ben nefsimi temize çıkarmıyorum” diyerek devam eden söz, surede bahsi geçen Yusuf Peygambere iftira konusu işlenirken geçer. Ancak kimin sözü olduğu konusunda, yani iftira eden kadına mı yoksa Yusuf (AS)’a mı ait olduğu konusunda âlimler ikiye ayrılır. Elmalılı Hamdi YAZIR Hoca kadının sözü olarak yorumlar ve tefsiri şöyle yapar:
“Şu kadarını da söylemeliyim ki, Gerçekten de nefis, hep kötülüğü telkin ve emreder. Haddi zatında beşerin nefsi daima fenalık tarafına meyleder, bütün gücüyle kötülüğü telkin eder. Yani genel olarak beşer nefsinin tabiatında şehvete, günaha ve kötülüğe meyil vardır: nefis kendi gücünü ve emrindeki araçları o yönde kullanır. Ve onun böyle bir özelliği vardır. İşte bundan dolayı insan sırf kendi nefsine kalırsa fenalığa sürüklenir.” (Hak Dini Kur’an Dili, c.4, sh.2873)
Al-i İmran Suresi 14. ayetinde de insanın nelere daha düşkün olduğu anlatılır: “Nefsânî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, soylu ve özel yetiştirilmiş atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere düşkünlük insanlara çekici kılındı. İşte bunlar dünya hayatının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır.” Buradan şunu anlamamız gerekir ki, sürekli kötülüğe ve günaha sevk etmeye çalışan nefis insanın zaaflarından istifade eder. Ayette bahsedilen hususlardaki şehevi düşkünlük, insanın asli tabiatında bulunan ve ilk insan Hz. Âdem’den beri nefis ve şeytan tarafından insan aleyhine kullanılan zaafıdır. İşte nefis, insanın öfkesi, kini, hırsı, tamahı, doyumsuzluğu, menfaate düşkünlüğü ve günah işlemedeki pervasızlığından da istifade ederek, bu zaaflarla onu Allah’a karşı mahçup edecek durumlara düşürmektedir. Kişi, haset, kibir, kıskançlık, hırs, acelecilik, tahammülsüzlük, benlik sevdasına kapılma, yanıltma isteği, kuruntular gibi sebeplerle nefsin pençesine daha kolay düşmektedir.
Kin, hırs, tamah, haset, kıskançlık, kibir, menfaate düşkünlük, acelecilik, öfke ve bencillik birer nefsanî hastalıktır. Bütün bunlar bir nefis kirliliğidir. Toplumda huzursuzluklar, düzensizlikler, insanların nefretini çeken vakıalar nefis kirliliği olanlardan kaynaklanmaktadır. Nefsi kirlenmiş insanlar toplum değerlerini tanımazlar. Toplumun bütün erdemlerine yabancıdırlar. Bencildirler. Kendi menfaatleri ön plandadır. Menfaatlerini elde etmek için diğerlerinin hakkını çiğnerler. Başkalarının elem ve kederleri umurlarında değildir. Belki bu durumdan kendilerine pay çıkarırlar ya da kendi saltanatlarını başkalarının acıları üzerine kurarlar. Böylesi kimselerin gözüne menfaatlerinden başka hiçbir şey görünmez ve bütün insani ve toplum değerlerini feda ederler.